Peygamber Efendimizin müminlerle olan kardeşliği nasıldı, hiç düşündük mü? Hristiyan kültürünün egemen kültür olduğu, Günümüz İslam dünyasında! Ayağa kalkmaya birbirimiz ile kucaklaşmaya nede çok ihtiyacımız var değil mi? Oysaki ne ayağa kalk biliyoruz, ne de kımıldaya biliyoruz? Acaba bu sorun sadece bilim ve teknik konusunda geri kalmışsızda ondan mı? Bu soruya ikiyüzyıldır cevap aramıyor muyuz? Evet Arıyoruz O halde neden cevabını bulamıyoruz? Sizce İslam dünyasının şuanda "REHBER" edinme konusunda yaşadığı tramva bu sorunun en net cevabı olabilir.mi? Hırıstiyan değerlerinin, İslam beldelerine nüfus etmesi ile değişen Sosyo/kültürel yapımız, çökmüştür. Hıristiyan değerlerini, İslam değerleri yerine geçince! İkiyüzyıldır aşırı bocalamaktayız! Birde buna bizim birbirlerimizi "ötekileştirme" çabalarımız eklenince düşmanlarımızın ekmeğine yağ sürmüyormuyuz?Süregelen siyasi,mezhebi ve kelami ihtilaflar, İslam dünyasının farklı coğrafyalarında yaşanan çatışmalar ve Müslümanlar arasındaki parçalanmalar dikkate alındığında, "Kur'an'ın bir arada yaşama kültürüyle ilgili referanslarından önce aynı kitaba, aynı peygambere ve aynı kıbleye sahip müminlerin birlikte yaşama tecrübeleri hakkında neler söylediği meselesi üzerinde durmak gerekir." Çünkü günümüz dünyasında birçok Müslüman grup veya hareket kendi din kardeşlerini tekfir edip kanını dökebilmekte, üstelik bunu "cihad" olarak tanımlanabilmektedir.
Hucurat 49/9. ayette mealen şöyle denilmektedir: "Müminlerden iki grup birbiriyle kavga ederse aralarını düzeltip onları barıştırın. Şayet bu gruplardan biri söz dinlemez ve diğerine saldırırsa, saldıran tarafa karşı Allah'ın emrine uygun hareket edinceye kadar savaşın. Saldırganlıktan vazgeçerse, iki tarafın arasını adilce düzeltip sulhu sağlayın ve sakın adaletten şaşmayın. Şüphesiz Allah adil davrananları sever." Bu konuda; Mücahid, Said b. Cübeyr ve Katade gibi tabiin müfessirlerden menkul rivayetler ayetin Evs ve Hazrec kabilelerine mensup Müslümanlar veya Ensar'dan iki kişi/grup arasında meydana gelen bir kavga ve çatışmayı müteakiben nazil olduğu bilgisini vermektedir. "Hepiniz Allah'ın ipine sımsıkı tutunun; sakın ayrılığa düşmeyin. Allah'ın size bahşettiği iman nimetini bir düşünün. Hani siz vaktiyle birbirinizle kanlı bıçaklı idiniz; böyleyken Allah kalplerinizi birbirinize ısındırdı ve O'nun lütfettiği iman nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Yine siz vaktiyle bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz; Allah sizi oraya düşmekten de kurtardı. .. " mealindeki Al-i İmran 3/103. ayet de Evs ve Hazrec kabileleri arasındaki kadim kavga ve düşmanlığa işaret etmektedir. Öte yandan, Enfal 8/ 1. ayette müminlere, "Aranızı düzeltin" denilirken, aynı surenin 46. ayetinde Allah'a ve rasulüne itaat emrinden sonra müminlerin birbirleriyle iç çekişmelerden uzak durmaları, aksi halde güçlerinin azalıp zaafa uğrayacakları bildirilmektedir. Bütün bunların yanı sıra çeşitli ayetlerde de müminlerin birbirleriyle ancak ve ancak kardeş olduklarından, birbirlerine karşı alçak gönüllü ve merhametli davrandıklarında söz edilmektedir. Hz. Peygamber de birçok kez müminlerin tefrikaya düşmeyin! Her daim birlik, beraberlik ve dayanışma içinde olmamızı gerektiğini tembih etmiştir. Bu konuyla ilgili hadislerden bazıları şöyledir: "Şeytan, sürüden ayrılıp yalnız kalan koyunu yakalayan kurt gibi, Müslüman toplumdan (cemaat) ayrılan insanın da kurdudur. Ayrılmaktan, ayn kalmaktan sakının! [Zira sürüden aynianı kurt kapar. ]"; "Müslüman topluma ve mescide bağlanın!"; "Allah'ın eli/desteği Müslüman toplumla birliktedir. Şeytan ise Müslüman toplumdan ayrılıp muhalefet edenle beraberdir"; "Birbirinizi kıskanmayın, alışverişte birbirinizi aldatmayın, birbirinize düşmanlık beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, birinin pazarlığı üzerine pazarlık yapmayın; ey Allah'ın kulları kardeş olun! Müslüman Müslümanın kardeşidir; ona zulmetmez, onu yardımsız bırakmaz, onu aşağılamaz"; "Müslümanlar birbirini sevmede ve korumada bir vücudun organları gibidir. Vücudun her hangi bir organı rahatsızlanırsa diğerleri de rahatsız olur." Bu durum birer insan olarak müminlerin de fıtrattaki bencillik eğilimin den dolayı kendi yakınları ve dindaşlarıyla çatışmaya girebileceği ve veya maddi-manevi fedakarlıktan sarf-ı nazar edebileceğine işaret eder. Çünkü insan kendi yararına gördüğü her şeyin en iyisine sahip olmak ister. Bu yüzdendir ki Haşr 59/9. ayette, müminlerin bir arada yaşama tecrübesine en üst düzeyde kıvam kazandıracak ahlaki bir davranış olarak "İSAR" dan söz edilir. iSAR ne demek; "bir şeyi veya bir kimseyi diğerine üstün tutma, tercih etme" manasına gelen "İSAR" bir ahlak terimi olarak, "bir kimsenin, kendisi ihtiyaç içinde bulunsa dahi sahip olduğu imkanları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması, başkasının yararı için fedakarlıkta bulunması" demektir. İSAR, "kişinin başkasının yarar ve çıkarını kendi çıkarına tercih etmesi veya bir zarardan öncelikle onu koruması" şeklinde de tarif edilebilir ki Cürcani bu tarif çerçevesinde "İSAR"ı kardeşliğin nihai noktası (en-nihayetü fi'l-uhuvve) olarak nitelendirmiştir. İnsanlık tarihinde başka bir örneğine nadir rastlanacak nitelikteki bu kardeşlik, Enfal 8/72. ayette, "İman edip hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihad edenlerle bunları barındınp yardım elini uzatanlar var ya, işte onlar birbirlerinin gerçek velileride ifade edilir. Bu ve diğer birçok ayette geçen "veli/ evliya" Müslümanların kendi dindaşlarıyla birlikte yaşama arzusu son derece önemli bir kavram olma özelliğine sahiptir. Bu kavram bir yandan Müslümanların kendi özgün kimliklerini oluşturmaya, bir yandan da kendilerini "ötekiler" karşısında konumlandırmaya yönelik çift boyutlu bir anlam taşır. Tevbe 9/7 1. ayette, "Müminler birbirlerinin velisidir", Al-i İmran 3/28 ve Nisa 4/89, 144 gibi ayetlerde de müminlerin kendi dindaşlannı ve yoldaşlannı bırakıp ehl-i küfrü veli edinmemeleri gerektiği bildirilir. "Küfr" kelimesi ve türevleri genel olarak İslam inancı dışındaki tüm grupları kapsamak ile birlikte kelimenin bu ayetlerdeki mana ve medlulü hususi olarak müşriklere karşılık gelir.Maide 5/57. ayetteki, "Sizden önce kendilerine vahiy gönderilen ve sizin dininizi alay, eğlence konusu yapan Ehl-i Kitab'ı ve kafirleri veli edinmeyin!lleyin" ) mealindeki ifadeler de bunu teyit etmektedir ki bütün bu ayetlerde anahtar kavram olarak karşımıza çıkan "veli/velayet" bilindik dost ve dostluk manasından öte yardım, destek, himaye ve yetki devretme gibi kritik ilişkilere atıfta siyasi bir anlam taşır. Denilebilir ki Kur'an'da Müslümanlara ait kimliğin ve aynı zamanda ötekilerle ilişkinin kritik eşiği veli/velayet kavramında ifadesini bulur. Kur'an'da Müslümanlar için "içeriye sızmış öteki" diye de ifade edilebilecek bir zümre olarak münafıklara da birçok kez atıfta bulunulur. Bu zümrenin Müslümanlarla ilişkisi, köstebeğin bir delikten yuvasına girip öteki delikten çıkması
anlamını içeren "nifak" lafzının da işaret ettiği üzere gerek tanınma ve tanımlanmalan gerekse kendileriyle ilişkinin boyutlan çok sıkıntılı ve sancılı olmuştur. Bu ilişkideki sancılar hakkında Al-i İmran suresinin Uhud savaşı ve sonrasıyla ilgili ayetlerede çok çarpıcı tasvirler mevcuttur. Medine döneminin son safhasında nazil olan Tevbe suresinde ise münafıklar zümresinin foyasını gözler önüne seren birçok ayet yer alır. Bununla birlikte Hz. Peygamber münafık kategorisindeki insanlara karşı son derece müteyakkız olduğu halde onları bu sıfatla damgalamamış, hiç kimseye "münafık" diye hitapta bulunmamış ve böyle bir hitapta bu-
lunmayı müminlere de yasaklamıştır. Ayrıca münafıklara çok kere manevi müeyyide uygulamış, onlann hukukuna riayet ederek kendilerine düşman muamelesi yapmamıştır.
Sonuç; Rehber doğru yere tanımlanınca, yoldaki işaretler, bizi hedefimize doğru! O kutlu "KIZILELMAYA" ulaştıracağından şek ve şüphemiz yoktur. Hristiyan değerlerine karşı her türlü savaşın verilmesi prangaların kırılması dileğiyle
Selam ve Selametle Kalın! Osman LERMİOĞLU |