|
|||
"Artık İSLÂM Güneşi tamamen söndü mü?" | |||
Osman LERMİOĞLU | |||
osmanlermi@hotmail.com | |||
Halife bizim için nedir?
Halife Hz.Ebu Bekr (r.a.)dan beri İslâm hilafetini temsil etmekteydi. Hilafet denince Müslümanların aklına, Râşid Halifeler gelir. Her ne kadar değişik yurt, renk ve milletlere mensup Halifeler gelmiş olsada, İslâm ümmetinin üyeleriydiler. Bu bağ son Osmanlı halifesine kadar Müslümanların kalplerinden kopmadı. Dünyanın en ücra köşesindeki Müslümanlar bile cuma hutbelerinde halifeye, vezirlerine, askerlerine karada ve denizde zafer dualarıyla mescidlerini inletiyorlardı. Onların nezdinde, Osmanlı sultanları, Allah yolunda mücahid ve Haremeyn-i Şerifeynin muhafızlarıydı.
Mısır'ı işgal eden Napolyon dağıttırdığı ilanlara Fransa'nın sultana dost olduğunu ve Mısır'ı tekrar Osmanlı sultanına bağlamak için buraya geldiğini yazmıştır.
Sonra zaman çarkı döndü ve Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Osmanlı sultanının cihad ilan ederek İngiliz ve Fransız sömürüsü altındaki Hint ve Arap Müslümanları cihad sancağı altında birleştirme tehlikesini sezen İngilizler, Mekke emiri Şerif Hüseyin'i kandırarak kendi saflarına çektiler. Mekke emiri Şerif Hüseyin'in Osmanlıların cihad ilanı üzerine Resulullah'ın sancağını İstanbul'a göndermesi gerekiyordu. Böylece tüm Müslümanlar cihad sancağı etrafında birleşerek küffar ile savaşacaklardı. Fakat İngiliz casusu Lawrence Şerif Hüseyin'le Osmanlıyı kalbinden vuracaklardı. Arap yarımadasının kontrolünü ellerine geçirdiler. Böylece; Osmanlıya karşı stratejik bir üstünlük sağlandı, Türk ordusunun o bölgelerdeki İngiliz ve Fransız üslerine karşı girişebileceği saldırıları önledi. Hikâyenin sonu malûm...
Arapları birçok vaatlerle aldatıp Osmanlı üzerine salan İngilizler, 1916 Sykes-Picot anlaşmasıyla Arap topraklarını kendi aralarında nüfuz bölgeleri olarak taksim etmişlerdir. İngiliz hilesi ve Arap gafleti (hatta hıyaneti) yardımlaşmış; sonuçta Araplar başkalarından önce kendi kendilerini vurmuştur. Tevhid akidesinin sarsılması birlik ve beraberliğin bozulması ve fikri ayrıştırma operasyonu şimdi gözlerimizin önünde. Yıllarca Arap topraklarında yaşamış; onların gelenek, görenek, dil, kültür ve psikolojik yapılarını tahlil etmiş ve âdeta onlardan biri olan Lawrence, Arapları helâka sürüklemiştir. Araplarla Türkleri birbirine düşürmüştür. Şerif Hüseyin'le özel dostluk kurmuştu ve ona son derece güveniyordu. Lavrence'in yazdığı bir mektupta onun hakkında şöyle diyordu:
"Hüseyin'in faaliyetleri bizim için son derece faydalıdır. Çünkü o, bizim İslâm birliğini çözme ve Osmanlıyı yıkma hedefimizle aynı paralelde çalışmaktadır." Araplarla Türkleri kıyaslarken şöyle diyor: "Araplar, Türklerden daha az sebatkârdır." İngiltere ve Batının günümüze kadar devam edegelen -ve eğer Araplar uyanmazsa bundan sonra da devam edecek olan- politikasını şöyle belirliyor: "Arapları doğru olarak yönetebilirsek, onları birbirlerine düşman olarak kalmaya mahkum kılabiliriz. Hiçbir zaman da birleşemezler." Batı politikaları sadece insanları ve ülkeleri sömürmekle yetinmemiştir. Onların dinlerini değiştirmek için de büyük çabalar göstermişlerdir. Bu konuda birçok planlar ve çalışmalar hazırlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Özellikle dinî istibdad Avrupalıların en bariz karakter özelliğidir. Bu konuda Avrupalıların Müslümanlarla kıyas edilmesi dahi mümkün değildir.) Tüm bunlardan sonra hak ehlinin varlığını devam ettirmesi belki de tek teselli kaynağımız... Birinci Dünya Savaşı ve hilafetin kaldırılmasından sonra Batılı oryantalistler "İslâm güneşi tamamen sönmüştür. Artık Müslümanların dünyalarına el uzattığımız gibi dinlerine de el uzatmamıza bir engel kalmadı diye düşünmeye başlamışlardı." Paul Smith şöyle diyor:
"Dinî otoriteyi temsil eden Sultan Abdülhamid'e yönelik muhalefet hareketi Türkiye dışında oluşturularak tanzim edildi.( Ülkemizde de bugün bu ve benzeri nice oyunlar sergilenmektedir.) Ancak doğrudan eylem dışardan değilde farklı düşüncelerle kaynayan İçeriden, yada ordudan geldi." (bkz. İslâm: Yarının Gücü.) Günümüze en yakın döneme ait iki önemli halifenin tahtan indirilmesinde iç ve dış mihrakların milletin bağrında yetiştirdikleri ve kendi emelleri doğrultusunda kullanmaya çalıştıkları "ORDU"dur. Dün bu operasyonu
Avrupa devletleri Sultan Abdülaziz hakkında söylentiler çıkararak onu halkın gözünde küçük düşürmüşlerdi. Böylece ordu ve donanmadaki subaylar arasında ihtilaf ve tartışmalar çıkmış -bazıları Sultanı desteklerken, bir kısmı karşı çıkıyordu-; sonuçta ordu parçalanmış ve zayıf düşmüştü. Sonra da getirdikleri bu meşrutiyet düzeninin "hürriyet, eşitlik, adalet olduğunu iddia etmişlerdi." Ümmeti Muhammed 100 yıldır başsızdır. Bu dağınıklığın bir an evvel giderilmesi ve toparlanması gerekmektedir. Müslümanların yönü, İslam politikasına uygun şekilde planlanmalı ve bulundukları toplumlarda "İlayı Kelimetullah" davasına yönlendirilmelidir. Başımıza seçtiklerimizi yine bizlere kötületmek için etki ajanlarını kulanan anlayış dün, bugün ve yarın aynı taktikleri kullanarak bir araya gelmemize engel olmak için var gücüyle çalışmaktadır.
Birlik olmalıyız...
Selam ve Selametle Osman LERMİOĞLU
|
|||
Etiketler: "Artık, , İSLÂM, Güneşi, tamamen, , söndü, mü?", |
|
Bu modül kullanıcı tarafından yönetilir, ister kod girilir ister iframe ile içerik çekilir. Toplamda kullanıcı 5 modül ekleme hakkına sahiptir, bu modül dahil tüm sağdaki modüller manuel olarak sıralanabilir.